Benim hikayem, memleketi, her biri çelikten bir hançer misali göğsüne saplanan derin siyasi sıkıntılara, toplumsal krizlere, yoksulluklara, sağlık ve güvenlik sorunlarına maruz kalmış bir insanın hikâyesi. Bu arada çekişme, rekabet, iktidar kaygısı ve yabancıların vekalet savaşları ile liderlerin pervasızlığı ve hırsı da halkımın yaralarına serpilen tuzlar.
Ben tüm bu sıkıntılara rağmen yine de milletimi bu karanlık çukurdan çıkarmak için elinden geleni yapan biriyim. Hayatının kırk yılı boyunca siyasi karışıklıklarla boğuşmuş bir ulusu temsil ediyorum. Hâlâ daha güzel yarınlar umuduyla mücadelesinden vazgeçmeyen halkım, parasını çocuklarını okutabilmek için kuru ekmek ve suya harcıyor. Evet benim hikayem bir acı hikayesi.
2017 yılında lisans eğitimimi tamamladıktan bir yıl sonra Afganistan'ın merkez üniversitelerinden birine öğretim görevlisi olarak atandım. 2018 yılında yüksek öğrenimime devam etme isteğim nedeniyle iki uluslararası kurumla iletişime geçerek başvuru yaptım. Neyse ki iki prestijli ülkeden de yüksek lisans kabulü aldım. Birinci ülke Malezya, ikinci ülke ise Türkiye oldu. İki millet arasındaki kültürlerin, dostluğun ve ilişkilerin yakınlığı ve Avrupa ve birinci dünya ülkelerinin doğrudan etkisi altındaki Türk yüksek öğreniminin modernliğinden dolayı dost ülke Türkiye'nin bursunu seçtim. Eylül 2019'da Kabil'den Türkiye'ye gitmek üzere ayrıldım ve bu yılın Ekim ayında Türkçe derslerine başladım. Türkçe harika ve tatlı bir dil. İlk yıldan korona salgınının başladığı Mart 2020'ye kadar benim için güzel bir deneyim oldu. Nazik öğretmenlerim vardı ve insanlar çok dostaneydiler. Her konuda arkadaşça davranıyorlardı. Allah hepsinden razı olsun.
Korona salgını sürecinde karşılaştığımız birçok sorun vardı. Fakat Avrupa'ya ulaşma niyetiyle Türkiye’den geçmek zorunda kalan Afgan göçmen dalgası, Türk halkının Afgan halkına bakış açısını etkileyen temel unsurlardan biri oldu. Yaklaşık iki yıl süren pandemi sürecinde, halkın tamamı olmasa da bir kısmı iktisadi rahatsızlıklardan Afgan göçmenleri sorumlu tuttu. Halbuki durum öyle değildi, aksine belki de Afgan göçmenler Türkiye'nin ekonomik durumunun kötüleşmesinden zarar gören en dezavantajlı insanlardandı. Türkiye'de transit olarak bir süre bulunmaya gelmişlerdi elbette ama asıl hedefleri yeşil kıtaya ulaşmaktı. Bu nedenle korona yıllarında Türk halkının tüm Afganlara karşı genel tutumunda birçok olumsuz değişikliğe tanık oldum. Kaçak göçmenlerin sınır polisi tarafından dövülmesi, Afgan işçilere uygunsuz muamele ve diğer birçok vaka gibi.
Temmuz 2021'de akademik dönem bittikten sonra ailemi ziyaret etmek için Kabil'e gittim. Bir ay sonra Kabil'deyken hükümet düştü ve yerine Taliban geçti. O zamanlar Afganistan'da hava sahaları dahil her şey felç olmuştu. Akademik çalışmalarımdan geri kalmamak adına, otobüsle 20 saat yolculuk yaptıktan sonra İran vizesi ile Türkiye'ye giriş yapabilmek için Herat şehrine gittim. İlk gün vize alamadım ve İran'ın Herat'taki konsolosluğundan saygısızca geri çevrildim. Ama hükümeti düşmüş bir kişinin kaybedecek bir şeyi olmadığını düşünüyordum. Ertesi gün yetkililerin hakaretlerine tamamen kayıtsız kalarak tekrar vizeye başvurdum. Bu kez Kabil'e gitmem gerektiğini söylediler. Çaresizlik içinde ne yapacağımı düşünüyordum. Meğer yeryüzünde melekler de varmış, yetkililerden biri beni içeriye yönlendirdi ve nihayet İran vizesini alabildim. Vizeyi aldıktan sonra Tahran'a gitmek üzere Herat'tan ayrıldım ve oradan İzmir'e geldim.
Uçak Adnan Menderes Havalimanı'na indiğinde saat sabah 3'tü. Maddi sıkıntılardan dolayı taksi tutamadım ve toplu taşımanın başlamasını bekledim. Saat 6’ya geldiğinde toplu taşıma başladı ve bir an önce karantina pansiyonuna gittim. Ama ne yazık ki pansiyona geldiğimde yetkililer pansiyona girmemize izin vermediler ve karantina uygulamasının bittiğini, kendi konaklama yerimizi bulmamız gerektiğini söylediler. Tarih 19 Eylül 2021'di. O tarihten 1 Ekim 2021'e kadar İzmir'de gezmediğim sokak, bakmadığım ev kalmamıştı ama hepsinin tek sözü vardı:
“Sığınmacılara ve Afgan'a kiralık ev yok.”
Bu 10 günde aç karnımın, boş cebimin ve kırık kalbimin acısını derinden hissettim. Sonunda İran'dan İzmir'de evi olan biriyle tanıştım ve onun evini kiraladım. Dört başı mamur bir yer değildi ama benim için kafamı sokacak bir çatı yeterliydi.
Bu hikayeyi yazdığım günden 2 ay önce Türkiye'de eğitimimi tamamladım. Tüm hocalarıma son derece müteşekkirim. Bana bu fırsatı sağladığı için Türk hükümetine teşekkür ederim.
Afganların da, Türklerin de iyisi var kötüsü var. İnsanlar arasında ayrım yapmamalı. Hepimiz dost ve kardeşiz.
- Ahmet Nasır Afganistanlı. Türkiye’de yüksek lisans eğitimini tamamlamak için öğrenci olarak yaşadı.
Gurbet Hikayeleri Türkiye'deki göçmenlerin şahsi deneyimlerinin kamuoyu ile buluşmasını hedefleyen aracı bir mecradır. Bu yazı yazarın şahsi tanıklığını yansıtmaktadır.
Commenti