top of page

Enkazların Altında



Hikayemiz çok. Başımızdan geçenler sayısız. Ama ben size 6 Şubat gecesini anlatacağım çünkü hayatımın en zor ve acı gecelerinden biriydi. 


Pazar günüydü, ara tatilin sonuna gelmiştik ve çocuklarım ertesi gün okula dönecekleri için mutluydum. 


O gün piknik yapacağımız için pazara gittim. Tatilden sonra okula döndükleri ilk gün yanlarında götürecekleri şeyleri hazırlayabileyim diye çocuklarımın sevdiği yiyeceklerden aldım. Akşam eşim ve büyük oğlum arkadaşlarıyla vakit geçirmek için dışarı çıktılar, ben de eşyaları düzenleyip erkenden yattım. Gece 3’te kızım Şam'ın acıkma sesine uyanarak kalktım, biberonunu hazırladım. Bir daha uyumadık, ne ben ne de Şam. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadan bir saat boyunca uyanık kaldık.   


Sonra sarsıntıyı hissettim. Aniden şiddetlenen korkunç bir sarsıntıydı bu.


Şam'ı kaptığım gibi oturma odasına koştum ve herkesin kalkması için bağırdım. Evimiz üç katlıydı: zemin kat Suriyeli bir adamın deposu ve atölyesiydi, biz ikinci katta oturuyorduk ve üst katımızda Meryem adında bir Türk komşumuz vardı. Büyük oğlum Ahmet, birinci kattaki ön kapıyı açmak için koştu ama açamadı; eşim ona aşağı inmemesini çünkü kapının kilitli olduğunu söyledi. Oğlum önümdeydi, diğer çocuklarım benle eşime yaslanmışlardı, Şam ise kollarımdaydı.

 

Hareket edemiyorduk; birbirimize tutunmuştuk ama Ahmet benden yarım metre uzaktaydı. "Allah’ım, Allah’ım!" diye haykırıyordum ki aniden bir patlama ve gök gürültüsü sesi duydum, daha önce duyduğum hiçbir şeye benzemiyordu. Bombaların, füzelerin, yerinden edilmelerin, baskıların ve ölümlerin olduğu Suriye'de bile böyle bir ses duymamıştım. Bu ses yeryüzünün gazabının sesiydi. 


Yere düştük ve kendimizden geçtik; sonra sessizlik oldu. 


Bir süre sonra kendime gelince, çocuklarımı isimleriyle çağırmaya başladım. Hepsi etrafımdaydı ama Ahmet yoktu. Bir kez seslendim, cevap vermedi; ikinci kez seslendim, cevap vermedi; üçüncü kez seslendim, zayıf bir sesle "Anne, çıkar beni" diyen sesini duydum. Nerede olduğunu bilemiyordum. Bina üzerimize çökmüş, üç katı yarım kata çevrilmişti. Sanki üzerimize ezilmiş kartondan bir kutuydu. Karanlıktı. 


İnsanların bizi dışarı çıkarması için avazım çıktığı kadar bağırmaya başladım: 


"Bizi duyan var mı? Hayattayız! Buradayız!" 


Ama yanıt yoktu. Oğlum bana onu dışarı çıkarmamı söyleyip duruyordu ama güçsüzdüm. Kocam bile hareket edemiyordu. İki kat üzerimize çökmüştü. Dokunarak oğlumu aradım, düşmeden önce tuttuğum elini buldum, vücudunun geri kalanı molozların altındaydı. Yakışıklı ve iyi huylu oğlum Ahmet uzun boylu bir çocuktur. Şimdiyse anne karnındaki bir cenin gibi kapanıvermiş, küçülmüştü. 


O an kocamın arkasında bir ışık belirdi. Ona "Işık, ışık arkanda!" dedim. Nereden geldiğini sordu, ben de mutfaktan geldiğini söyledim. Elini hareket ettirmeye başladı, hava gelen boş bir aralık buldu ve kırık camları, seramikleri ve tuğlaları ayaklarının altına indirmeye başladı, ta ki biz eskiden mutfak olan yerden dışarı çıkana kadar. Şam ve üç kardeşi, Meryem, Abdurrahman ve Abdürrezzak dışarı çıktılar. Ben Ahmet’in yanında kaldım, elini tutuyordum, bana sürekli "Anne, çıkar beni" diyordu ama gücüm yoktu. Üzerine neyin devrildiğini bile bilmiyordum. 


Kocam dışarı çıkmamı ve çocukları götürmemi söyledi ama ben reddettim, "Hayır, çocuklar dışarıda; ben burada Ahmet'in yanındayım. O çıkana kadar gitmeyeceğim." dedim ve bu acıya dayanamayacak kadar küçük olan oğlum için ağladım. Sonra dışarı çıkarak yüreğimin derinliklerinden gelen bir haykırışla haykırdım: "İnsanlar, yardım edin, oğlum enkazın altında!" Başörtüsüz, üstüm başım perişan halimle koşturuyor, birilerini yardıma çağırıyordum. Herkes bana bir şeyler anlatıyordu, kimi ailesini kaybetmiş, kimi eve yaklaşmaya korkuyor, kimi de sadece ağlıyordu. 


O sıra uzaktan genç bir adam geldi, kocamın oğlumuzun yerini tespit edebilmesi için telefonunun fenerini yaktı. Eşim, çıktığımız delikten karnının üzerinde sürünerek ilerledi. Ahmet kelime-i şehadet getirmeye başlamıştı, iki kat üst üste çökmüşken hareket etmesi imkansızdı. 


Eşim, biraz nefes alabilsin diye elleriyle Ahmet’in altını kazmaya başlamış. Sonra, Allah’ın ve meleklerinin yardımıyla, omzuyla duvarı itmiş. “Ya rabbi!” diye bağırıp sırtı yere yatana kadar Ahmet’i kendisine çekmiş. Ahmet böylece hayata dönebilmiş. Bense dışarıdaydım, olanlardan haberim yoktu, eşimle Ahmet’in birlikte canlı çıkmasını bekliyordum. 


İkisi birlikte çıktılar. Hava karanlıktı, yağmur yağıyordu. Eşim “Ya rabbi beni güçsüz, takatsiz bırakma. Allah’ım, yoruldum. Kardeşlerim, babam öldü. Yokluklarını atlatamadım. Allah’ım senden başka kimsem yok, beni takatsiz bırakma!” diye bağırarak dua ediyordu.


Ahmet'in olduğu yere baktım. Kendim ve çocuklarım için acı acı ağladım. Allah'a şükürler olsun, Allah’ın lütfu ve keremiyle eşim de oğlum da kurtulmuştu.


Ahmet babasının kollarında dışarı çıktıktan sonra kendine geldi. Aşağı inip boğazımızı tıkayan toza rağmen şükür secdesine kapandık. Rabbimize ettiğimiz şükrün sesi yüreğimizden semaya yükseliyordu. Oğluma sarıldım; göğüs kafesinde ciddi bir morluk vardı ve eşimin bacağı bir avuç içi kadar yarılmıştı. Ahmet’i ve ardından komşumuzun kızını çıkardıklarında bacağını hissetmez haldeydi.

 

Komşum vefat etti, Allah rahmet eylesin. Geri kalanlar, kurtarılana kadar iki gün enkaz altında kaldı.


Ahmet, acısına rağmen arabayı fark etmiş, babasına "Baba, araba gitmiş, sana evimizin yakınına park etme; binanın karşısına park et demiştim” diyordu. Ev, atölye için aldığımız eşyalar, araba ve yeni aldığımız mobilyalar, hep birlikte elimizden kayıp gitti ve halen borçlarını ödemeye devam ediyoruz. Fakat, Allah’a hamdolsun, onun lütfu ve keremiyle enkazdan çıktık. 


Daha bir sürü ayrıntı var fakat bunları anlatmak ruhumu yoruyor. O günden beri bunları hatırladıkça boğazım düğümleniyor. Her güçlü sarsıntıda ürperiyorum. Birlikte olmak zorlukları kolaylaştırıyor; iyi olduğumuz sürece çadırda yaşamaktan hoşnutuz.



- Hatice, 35 yaşında, beş çocuk sahibi, 6 Şubat depremini Türkiye’de yaşamış Suriyeli bir kadın. 12 yıldır Türkiye’de yaşıyor.



Gurbet Hikayeleri Türkiye'deki göçmenlerin şahsi deneyimlerinin kamuoyu ile buluşmasını hedefleyen aracı bir mecradır. Bu yazı yazarın şahsi tanıklığını yansıtmaktadır.

bottom of page