Suriye'den geldikten 5-6 ay sonra, dört Türk arkadaşla bir evde kalıyorduk. Bu arkadaşlarımdan biri Mustafa’ydı. Mustafa ülkücüydü o zaman. Herhalde hâlâ öyledir. Çok iyi biriydi. Türkçeden başka bir dil bilmiyordu. Benim de Türkçem sıfırdı. O yüzden iletişim kurmak için baya uğraşıyorduk. Yani çok uğraşıyorduk. O bana siyasi fikirlerini, ideolojisini aktarmak istiyordu. Ya da en azından göstermek istiyordu. Ama Türkçeden başka bir dili yoktu. Ben de o zamanlar Türkçe anlamıyordum. O yüzden baya uğraşıyordu gerçekten. Sonra yavaş yavaş iyice arkadaş olduk. Bayramda beni köyüne davet etti.
Normalde İstanbul'da yaşıyordum, tanıdıklarım buradaydı. Daveti üzerine bayramda Mustafa’nın köyüne gittim, bütün ailesiyle kaldım. Aile de aşırı ülkücüydü. Bana sürekli Türk halkından, Türk tarihinden, Türk ırkından bahsediyorlardı. Benim de hoşuma gidiyordu yani. İçten bir tecrübeydi gerçekten. Yaşım küçüktü. 17-18 yaşındaydım o zamanlar. Türkiye siyasetine dair hiç tecrübem ve bilgim yoktu. O yüzden herhalde kendi fikirlerini bana aktarmaya çalışıyorlardı. O zaman iktidarla ülkücülerin arası çok iyi değildi. İktidara bile laf atıyorlardı. Diğer partilere de laf atıyorlardı. Ben de çok anlamıyordum. Suriye'den geldiğim için çok korkuyordum bir de. Hatırladığım kadarıyla içimden şey diyordum, yani böyle konuşabiliyor musun? Böyle, gerçekten bu rahatlıkla, eleştiri yapabiliyor musun? Kendi fikirlerini anlatabiliyor musun böyle rahatça? Bana tuhaf geliyordu. Suriye'de böyle şeyler imkansızdı.
16-17 kişiyle beraber kaldık. Çocuklarla, teyzelerle, anneannelerle, babaannelerle... Türkçem çok zayıftı. Ama bir şekilde hep beraber gezdik, tozduk, yiyip içtik. Güzel, çok güzel bir tecrübeydi gerçekten. El hareketleriyle, işaretlerle isteklerimi söyleyebiliyordum. Yardım da ediyordum. Ortak bir dil bilmememize rağmen rahatlıkla anlaşıyorduk. Gerçekten her şey çok güzeldi.
O dönemde, yani 2014-2015 yıllarında o kadar temas yoktu Türkler ve Suriyeliler arasında. Göç edişimizin ilk yıllarında ve ben de daha gençken böyle bir tecrübem oldu. Bunun dışında da sürekli gidip konuşuyordum insanlarla, anlatıyordum derdimi, dinliyordum insanları. Zamanla dilimi de geliştirdim ve pek çok arkadaşım oldu Türkiye'de. Hem çok değerli hem çok sayıda arkadaşım oldu. Bence bu çok önemli bir temel olabiliyor. Korkmamak, utanmamak; gidip sormak, anlatmak, anlamak gerçekten iyi oluyor. Özellikle küçük yaşlarda çok daha etkili oluyor. Özgüven veriyor, en azından bir iletişim kuruyor iki halk arasında.
-Tarık 25 yaşında Suriyeli bir yazılımcı. Dokuz yıldır Türkiye’de yaşıyor.
Gurbet Hikayeleri Türkiye'deki göçmenlerin şahsi deneyimlerinin kamuoyu ile buluşmasını hedefleyen aracı bir mecradır. Bu yazı yazarın şahsi tanıklığını yansıtmaktadır.
Kommentarer