top of page

Ailesiz Bir Bayram


İstanbul, dopdolu otobüs ve metrolarından muhteşem cami ve müzelerine kadar başlı başına yepyeni bir deneyimdir. Fakat gece odanıza döndüğünüzde İstanbul’un işlek sokaklarını veya görkemli mimarisini düşünmeyeceğinizden emin olabilirsiniz. Dudaklarınıza sigara değmese de kıyafetleriniz sigara kokarken Sultanahmet’teki kokladığınız amber parfümünün dükkanını düşünmeyeceksiniz. İster kışın ayazında ister yazın yakıcı güneşi altında, karşısında sayısız bardak kaynar çay içmekten sıkıştığınız o Haliç manzarasını da düşünmeyeceksiniz belki de. Bu durumda neleri düşünebileceğimizi veya hatırlayabileceğimizi merak ediyor olabilirsiniz. Tahmin edin bakalım?


Evet, sevgili arkadaşlarım, yatağınıza uzanıp başınızı yastığa koyduğunuzda İstanbul sokaklarında dolaşırken karşılaştığınız, sizi beğenen ve yaşınızı soran (evlendirmek istediği oğlu için), sonra daha çok küçük olduğunuzu söyleyen ve kalpten "Allah yolunuzu bahtınızı açık etsin evladım" diye dua eden o sokakta karşılaştığınız yaşlı teyzeyi hatırlamamak ve buna gülümseyip geçmemek elde değildir. Birazdan acıktığınızda dönercinin size dürümü 60 liraya sattığını ama aynı zamanda dükkan önünde bekleşen şişman kediye iki tavuk göğsü verdiğini de unutmanız mümkün değildir. Cuma pazarlarındaki olaylardan biraz bahsedeyim mi? Yabancı diliniz henüz oturmadığı için "yarım kilo armut istiyorum" demek yerine "yirmi kilo armut istiyorum abi" dediğinizde satıcının yüzünde oluşan şaşkın ifadeyi insan nasıl hatırlamaz ki! Islak ayakkabılarınız ve taşıdığınız ağır sırt çantasıyla bir öğrenci olduğunuz ve akşam yemeği için BİM'den küçük bir çiğ köfte dürüm alacağınız görünüşünüzden aşikâr değil mi? Ne yazık ki tüm bunları hatırlayıp gülerken aniden sabahın köründe kalkacağınızı ve derse yetişmeye çalışacağınızı hatırlayıp hiç istemeseniz de kendinizi uyumaya zorlayacaksınız.


Bir süre sonra geceleri oluşan hatıralarınız değişmeye başlayacaktır. Bu sefer başınızı yastığa koyduğunuzda belki gün boyu yaşadığınız olayları değil, biraz da geçmişin olaylarını hatırlamaya başlayacaksınız. Belki de sizin de canınız zaman zaman babanızla oturmayı ve benim gibi siyasetle ilgili yeni düşüncelerinizi ona anlatmayı isteyecek. Annenizden montunuzu giymeden dışarı çıkıp grip olduğunuz için yediğiniz fırçaları da özleyeceksiniz! Ayrıca küçük kardeşinizin edindiği yeni arkadaşlarını da merak edeceksiniz. Üstelik bu sefer aklınıza ne yazık ki uykuya dalmadan önce sabah erkenden yetişmeye çalışacağınız ders yerine, aileniz olmadan kılacağınız bayram namazı gelecek. Uykunuz gelmese bile uyumaya çalışacaksınız. Ama ne yaparsanız yapın uyuyamayacaksınız. Özellikle yurtta kalan bir üniversite öğrencisiyseniz, oda arkadaşlarınıza sezdirmeden sessizce ağlayacaksınız.


Bayram sabahı uyanmak kesinlikle Türkiye'de yaşadığım en unutulmaz deneyimlerden biridir. Zira ilk defa camideki çocukların tekbirleriyle değil, alarm sesiyle uyandım. Bu durum ilk başta bana garip geldi. Ayrıca aile evinde olmadığım için kardeşlerimle önce kimin duş alacağı konusunda tartışmadım ve böylece sıramı bekleme zahmetine de girmedim. Buna sevinmedim diyemem. Bayram namazına hazırlanırken kendime yeni bir elbise almayı unuttuğumu fark ettim. Açıkçası o an, yanındayken annemin benimle ne kadar ilgilendiğini anladım. Ayrıca aniden, her bayram arifesinde ailecek yaptığımız bayram kekine can attım. Ama ne yazık ki yiyebileceğim tek şey çantamdaki biriken şekerlerdi. Daha sonra, arkadaşlarımla camiye gittik. Namaz kılıp hutbeyi dinledik ama tam olarak anlayamadım. Her şeye rağmen rengarenk giyinen yabancıları, caminin arka bahçesinde koşuşturan çocukları, farklı kültürlerden gelen insanların birbirleriyle bayramlaşmasını görmek beni çok mutlu etti.


Elbette ki benim için ailemle bayram geçirmek bir başkadır. Fakat ailemin yokluğunu ne kadar hissetsem de arkadaşlarım sayesinde bunu bir şekilde atlatabildim. Yalnız o sırada annemi öpmek, küçük kardeşimi kendi ellerimle yedirmek ve babamdan “idiye” (bayramlık) almak belki de en çok özlediğim ve o an olmasını istediğim şeylerdi.


Yabancı olarak Türkiye’ye ilk gelişimi anlatırken, genelde Türkiye’den değil geldiğim yerden bahsederim. Burada benim için yeni olan şey, Türkiye’nin sahip olduğu şeyler değil, ülkemin hasretidir.


- Hana’a, 19 yaşında Filistinli bir gazetecilik öğrencisi. Bir buçuk yıldır Türkiye'de yaşıyor ve öğrenciliğin yanında tercümanlık yapıyor.





Gurbet Hikayeleri Türkiye'deki göçmenlerin şahsi deneyimlerinin kamuoyu ile buluşmasını hedefleyen aracı bir mecradır. Bu yazı yazarın şahsi tanıklığını yansıtmaktadır.

Comments


bottom of page